Kılıçdaroğlu, Fox Tv canlı yayınında açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
Kılıçdaroğlu, şu tabirleri kullandı:
“TÜRKİYE, BİRİLERİNİN ÇÖP DEPOSU, BİRİLERİNİN SIĞINMACI DEPOSU OLMAYACAK”
*Şöyle; hudut diye bir şey yok. Türkiye Cumhuriyeti devletinin, hudut diye haritalarda var ancak gerçekte bu türlü bir hudut yok.
*Elini kolunu sallayan herkes, cebinde parası olan herkes rahatlıkla Türkiye’ye gelebiliyor. Hangi bölgeden olursa olsun.
*Yeter ki rüşvetinizi verin. Bu gerçeği hepimiz görmek zorundayız. İster İran hududuna bakın ister Suriye. Parayı bastırdığınız da geliyorsunuz. Hatta hükümet sizi davet ediyor; ‘Kirli para getir, ne yaparsan yap, hakkında soruşturma bile açılmayacaktır’ dedi. O da kanun, çıktı. O denli bir yasa da çıkardılar.
*Şimdi, Suriyelilerin evvel hudut güvenliğini alacağız. Hudut namustur, bunu sağlayacağız. İki; Geri Kabul Mutabakatı’nı neden imzaladılar? Suriyeli gidecek Avrupa’ya, ‘Sen geri bana gönder, ben buradan göndermeyeceğim’ diye. Niye? Para için yaptılar. Ya burası göçmen deposu mu?
*Sığınmacı deposu mu Türkiye? Siz rahat edin diye orada, hoşluklar içinde yaşayın diye, huzur içinde yaşayın diye bütün dertleri bu millet mi çekecek? Bu milletin sırtına neden bunu yıkıyorsunuz?
*Meydan okuduk; evet, bunları göndereceğiz. Zafer Partisi’nin Sayın Genel Başkanı’da dedi ki ‘Evet, birlikte göndereceğiz’. ‘Biz iki yıl içinde göndereceğiz’ diye benim fikrim vardı; ‘evlerini, yollarını, okullarını yaparız, ondan sonra göndeririz’ diye. ‘Bir yıl içinde ben bunları göndereceğim’ dedi. Kendisi kararlıysa, göndereceksek hiçbir sorun yok, göndeririz. Bir yıl içinde, insani şartlar içinde.
Hiç kimsenin tasası olmasın. Türkiye, birilerinin çöp deposu, birilerinin sığınmacı deposu olmayacak. Türkiye; prestijli, saygın bir Türkiye olacak. Kimsenin önünde eğilmeyecek. 5-10 kuruş para gelecek diye ben, on milyon kişinin yükünü sırtıma, bu milletin sırtına yıkamam. Biz, bu kadar açık, bu kadar net söyledik. Ümit Beyefendi, bu hususta aslında kararlı. Kararlılığı için de kendisine teşekkür ederim.”
Ümit Özdağ’a Göç Bakanlığı ya da İçişleri Bakanlığı’nın verilecek mi?
“Oturup bir pazarlık yapılmadı. Esasen kendisinin duruşu da bu ülkenin huzuru için, ‘Bu ülkede üstüme ne vazife düşerse rahatlıkla yapabilirim, bütün mesesle Türkiye’nin huzurudur, Türkiye’de bu sığınmacı sıkıntısının temelde çözmektir. Türkiye’nin sonlarını garanti altına almaktır.
*Bir vatansever olarak geliyorum, bir vatansever olarak da Millet İttifakı’nın yanında duracağım, size dayanak vereceğim. Türkiye’deki sığınmacı problemini çözeceğiz’ dedi. Ben de kendisine teşekkür ettim.
*Bizim bir protokolümüz var, kamuoyuna açıkladığımız. Altı başkan bir ortaya gelecek, evvel her partiye bir bakanlık ve sonra da çıkarılan milletvekili sayısına nazaran bakanlıklar verilecek.”
“EĞER HAMASETİ VARSA ERDOĞAN’IN, ÇIKAR KARŞIMA, KORKMASIN”
*Şunu vatandaşıma söylüyorum; sen, bugün için 10 milyon, yarın için 30 milyon sığınmacının yükünü çekmek istiyorsan git Erdoğan’a oy ver. Hiç şikayet etmem. ‘Hayır, olmasın. Ben kendi ülkemde çalışayım.
*En azından benim çocuklarım da iş güç sahibi olsunlar. Umutlarını dışarıya bağlamasınlar’ diyorsa oyunu bana verecek.
*Gayet açık, çok net. Hırsızlık yok, yolsuzluk yok, kul hakkı yemek yok, sığınmacılar gidecek. Yabancıların önüne diz çökmek yok. Para dilenmek yok, namusu üzere bu ülkeyi yönetmek var.
*Eğer bu türlü bir idare istiyorsan, helalinden bir idare istiyorsan, ahlaklı bir idare istiyorsan, faziletli bir idare istiyorsan gelip oyunu vereceksin kardeşim. Yok, ‘ben her türlü yolsuzluğa, hırsızlığa göz yumarım.
*10 milyon sığınmacı var. Yarın 30 milyon olsun, bu yükün altına girerim. Benim çoluk çocuğum da perişan olsun’ diyorsan oyunu gidip Erdoğan’a vereceksin. Bu kadar açık, bu kadar net söylüyorum.
*Eğer yüreği varsa Erdoğan’ın, çıkar karşıma, korkmasın. Çıkar karşıma, benimle oturur konuşur. Çıkamaz. Korkuyor. Terör konusunda da korkuyor, iktisat konusunda da korkuyor. Dış siyaset konusunda da korkuyor.
*Rüşvetler, yolsuzluk konusunda da korkuyor. Sen, bu ülkeyi samana muhtaç ettin. Ete muhtaç ettin, canlı hayvana muhtaç ettin, buğdaya muhtaç ettin. Bakın, hâlâ buğday taban fiyatını açıklamıyor. Çok açık, çok net.
“ÜLKÜCÜYSEN, MİLLİYETÇİYSEN GELİP BANA OYUNU VERECEKSİN KARDEŞİM”
*MHP’li kardeşime de söyleyeyim; sen, Anayasa’nın birinci dört hususunun değişmesini istiyorsan gideceksin oyunu Erdoğan’a oy vereceksin.
*‘Öyle ismi Türkiye Cumhuriyeti’ymiş falan filan, değerli değildir diyorsa… ‘Hayır, Anayasa’nın birinci dört hususu kalacak. Türkiye Cumhuriyeti devletinin ismi, bayrağı…
*Ben bunun sahibiyim’ diyorsan, geleceksin kardeşim, bana oy vereceksin. Ülkücüysen, milliyetçiysen gelip bana oyunu vereceksin kardeşim.
*Memlekette huzur istiyorsan, terör olmasın istiyorsan; doğusunda, batısında, güneyinde, kuzeyinde herkes meskeninde huzur içinde yaşasın istiyorsan gelip oyunu bana vereceksin kardeşim. Bu kadar açık, net söylüyorum.
*Diyorsan ki ‘Önemli değil, hırsızlık da olabilir, yolsuzluk da olabilir, çocuğum da işsiz kalabilir, millet bir kuru ekmeğe de muhtaç olabilsin’ diyorsan ve bu devleti yönetenler lüks içinde yaşıyorlarsa, bu devleti yönetenler mallarını, mülklerini yurt dışına kaçırmışlarsa, ‘olsun’ diyorsan gideceksin, Erdoğan’a vereceksin.
*Bu kadar açık. Sen, benim bu söylediklerime inanmıyorsan Erdoğan’a baskı yapacaksın. Diyeceksin ki ‘Kardeşim, bu Kılıçdaroğlu denilen adam, çıktı sana meydan okuyor. Sen de dünya başkanısın. Çık şunu bir boz bakalım’ desin.
*Onu dinlemez, korkar ve karşıma çıkmaz. Korkar ve çıkmaz. Zira bütün kabahatlerini benim bildiğimi biliyor. Her birisinin önüne evrak koyacağımı o da pek düzgün biliyor.
*Havuz medyası dediğimiz televizyon kanalları var, TRT de onlardan birisidir. Niçin TRT beni davet etmez?
*Orada da bir sürü gazeteci var. Niçin soru sorma hamasetini göstermezler? Neden korkarlar bunlar? Niçin ürkerler bunlar?
*Gerçekleri görmek istemiyorlar, gerçekleri açıklamak istemiyorlar. Gerçeklerin kamuoyu tarafından bilinmesini istemiyorlar.
*Erdoğan’a tekrardan davet yapıyorum; TRT’ye güvenmiyorsan bak, senin CNN Türk’ün var, senin A Haber’in var, senin Ülke TV’n var, bir sürü televizyon kanalların var. Onlara çıkalım.
*Senin seçtiğin gazeteciler olsun, ben seçmeyeceğim. Hayatım boyunca hiç gazeteci de seçmedim. Sen seç gazeteleri, senin gazetecilerin gelsin oraya ki onlara gazeteci denilirse. Gelsinler, soru sorsunlar.
*En sert soruları bana sorsunlar. ‘Buna Kılıçdaroğlu karşılık veremez’ dedikleri soruları sorsunlar. Senin gazetecilerin sana da soru sorsunlar. Niçin cüret edemiyorsun?”
“YOLSUZLUK YAPAN ADAMA OY VEREN ŞAHSA MİLLİYETÇİ DENİLİR Mİ”
*Öyle. Cumhur İttifakı’nın bir modülü. HÜDA PAR dedi zati; ‘Anayasa’da değişmez unsurlar olmaz’ dedi. Artı, ‘Türk bayrağı değil, Türkiye bayrağı olması lazım’ dedi. Buna misal pek çok şey var.
*Yüksek Seçim Heyeti geciktirdi, değil mi? ‘Parlamento, cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra toplansın.’ Zira yemin krizi çıkacak.
*Ülkücü kardeşlerime, kendisini milliyetçi olarak tanımlayan kardeşlerime seslenmek istiyorum; şayet bu suça ortak olmak istemiyorsan ve bana da oy vermek istemiyorsan sandığa gitme o vakit.
*‘Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın birinci dört unsurunu değiştireceğiz’ diyen partiye, şahsa oy verme kardeşim.
*Verirsen kusura bakma, sen milliyetçi falan değilsin. Milliyetçilikle senin bir ilgin yok. ‘Türk bayrağı değil de Türkiye bayrağı olsun’ diyorsan kardeşim, kusura bakma senin milliyetçilikle falan bir ilgin yok.
Yolsuzluk yapan adama oy veren bireye milliyetçi denilir mi? SADAT Lideri, Erdoğan’ın danışmanı değil miydi? Ne diyordu? ‘Türkiye Cumhuriyeti devletini kaldıracağız’ diyordu.
*‘ASRİKA diye bir devlet kuracağız’ diyordu. ‘Türkçe olmayacak, resmi lisanı Arapça olacak’ diyordu. Pekala buna takviye vermek milliyetçilik midir?
*Hangi milliyetçi buna diyebilir ki ‘Türkiye Cumhuriyeti devletini kaldıracağız da resmi lisanı Arapça olacak’ diye.
*Milliyetçi kardeşlerime sesleniyorum; SADAT’ın önüne niçin gittim? Biz, asla bu kanıyı kabul etmiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti devletine sen müdahale edemezsin kardeşim. Yer altı faaliyetlerin var senin.
*Sen, yasal görünmek ile bir arada yasa dışı bir kuruluşsun. Onu seslendirmek için gittik oraya ve bunu seslendirdik orada.
*Kamuoyuna seslendik oradan ve oradan kimileri istifa emek zorunda kaldılar. Bu cins karanlık odaklar var. O karanlık odakların tamamının üstüne gideceğiz.”
“KADINLARI BAYAN OLARAK DEĞİL DE KÖLE OLARAK GÖREN BİR ZİHNİYETE GİDİP NASIL OY VERECEKSİNİZ”
“Kadınları bayan olarak değil de köle olarak gören bir zihniyete gidip nasıl oy vereceksiniz? Bayanı kadın olarak görmüyor. Ben aslında şunu da anlamıyorum; sevgili peygamberimiz, ‘Cennetin anahtarı bayanların ayakları altındadır’ diyor, değil mi?
*Kadını bu kadar yücelten öteki bir din var mı bilmiyorum. Bayanı yücelten bir inanç anlayışımız var.
*Siz, bayanı alıyorsunuz, tam bilakis kölelik tertibi içine sokuyorsunuz ve biz de gidip ona oy vereceğiz; sen uygun yaptın diye. Buradan bayan kardeşlerime de sesleniyorum; sizin hakkınız var.
*Üniversiteyi bitirdiniz, iş istiyorsunuz. Başı açık, başı kapalı bunlar da artık geçmişte kaldı. İster başı açık olsun ister başı kapalı olsun bütün bayanların başımızın üzerinde yeri var. Bayan da çalışacak, bayan da üretecek.
*Kırsalda çalışan bu kadar bayan olmasa üretim olmaz. Ben, Karadenizli bayanı biliyorum. Sabahın köründe kalkar, gece yarısında gelir meskenine.
*Çalışır, günün 24 saati neredeyse. Anadolu’da kırsalda bayan böyledir, günün 24 saati çalışır. Bayanı alacaksın, ‘çalışma’. Ne demek çalışma, ne demek üretme? Bütün bunların hepsini değiştireceğiz.”
“SENİN VATANDAŞLIĞINI SATAN ADAMA SEN NASIL OY VERİRSİN”
*Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, gelip oy kullanıyor lakin Türkçe bilmiyor. Vatandaşlık verilmiş, gelip oy kullanıyor ancak Türkçe bilmiyor ve bu kişi, Türkiye’nin yazgısı hakkında rol oynuyor.
*Böyle bir garabet hangi ülkede var Allah aşkına? Bari vatandaşlık veriyorsan Türkçeyi bilip bilmediğine bir bak.
*Ondan sonra bir vatandaşlık ver. Türkçeyi bilmeyen, öğrenmeye niyeti de olmayan, lakin gelip vatandaşlığı da alan…
*Bunlar vatandaşlığı da sattılar. O nedenle milliyetçi kardeşlerime vakit zaman sitem ediyorum. Senin vatandaşlığını satan adama sen nasıl oy verirsin? Vatandaşlık bu kadar ucuz mu ya bu memlekette?
*İngiltere’de vatandaşlığı şöyle veriyorlar; dünyanın en kıymetli 20 üniversitesinden mezunsanız ‘Gelin, bizim ülkemize size vatandaşlık vereceğiz’ diyorlar. Bizde, bastırdığın vakit 400 bin doları vatandaşlığı alıyorsun.
*Hatta artık 400 bin doları bastırmaya da gerek yok. Uyuşturucu baronuysanız rahatlıkla gelip vatandaşlığı alabiliyorsunuz.”
*7 bin 200 güne inebilir. Yani sigortalı olanların hepsi eşitlenebilir. Yani hakkı eşitleyebilirsiniz.
EYT’de çıraklık ve staj mağdurları var.
“Çıraklık ve staj mağdurları var, doğrudur. Çalışmış, staj yapmış fakat o süreyi borçlanmamış. Borçlanma hakkını vermeniz lazım. Devlet, çalıştığını kabul ediyor zati; ‘Bu çalıştı, fiyat de aldı’ diyor. Tamam, primi ödemesin fakat ona borçlanma hakkı verin.
*Gelip borcunu yatırsın ve o haktan yararlansın. Bunun için özel bir yasal düzenleme yapılması gerekiyor. O yasal düzenlemeyi biz getireceğiz. AK Parti, ‘Biz bunu Meclis’ten geçirmeyiz’ demesin. Onlar da el kaldıracaklar, hiç telaş etmeyin.”
*Onaylarlar. Minimum fiyatın 2,5 katına çıkaracağız. Zira daha evvel 2,5 katıydı. Ama sonra minimum fiyat açlık hududunun altında kaldı. Yoksulluk hududunu hiç saymıyoruz. Türkiye’de önemli bir gelir dağılımında bozulma var.”
Dar gelirlilere bir kira yardımı olacak mı? Kiralar, alınan fiyatın kat be kat üstüne çıktı.
*Her alanda sorun var. Artık ben size desem ki ben, bunu çabucak geleceğim, 6 ay, 1 yıl içinde çözeceğim dersem bu millete doğruyu söylememiş olurum. Her aldığımız kararı bütün detaylarıyla millete anlatmamız lazım.
*‘Şu kararı şunun için, şu kararı şunun için aldık.’ Problemleri da yüküne nazaran sıraya koyacağız. Birtakım problemler var ki acilen çözülmesi lazım. Birtakım sıkıntıları ötelememiz, yani belirli bir vakit diliminde çözmemiz lazım. Bütçe istikrarlarını dikkate almamız lazım.
*Örneğin bütün okullarda beslenmenin okulda yapılması lazım. Münasebetiyle beslenme çantası uygulamasının kalkması lazım.
*Her çocuk, akranlarıyla bir arada okulda yemeğini yiyebilmeli, konutuna o denli dönmeli. Hasebiyle anne, beslenme çantasına ne koyacağım diye düşünmemeli.
*Sosyal hizmet uzmanları var. Aile Takviyeleri Sigortası getireceğiz. Kelam verdim, ‘hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek’ diye.
*Nerede aile tabibi varsa, aile doktorunun olduğu yerlerde toplumsal hizmet uzmanları olacak. Toplumsal hizmet uzmanları, aile tabibinin baktığı ailelerin toplumsal durumunu, durumunu raporlayacak.
*Evde engelli, yaşlı var mı, bayan çalışıyor mu, çalışmıyor mu, kaç kişilik nüfusu var, üniversiteye giden çocuğu var mı, yok mu, ailenin geliri ne…
*Rapor düzenleyecek. O rapora temel alınarak bayanın banka hesabına tertipli bir aylık yatacak. Örneğin 20 bin aile doktoru varsa Türkiye’de en az 20 bin toplumsal hizmet uzmanı da olacak.
*Bu toplumsal hizmet uzmanları, ailelerle daima ilişki kuracak ve ailenin konumunu daima raporlayacaklar.
*O rapor temel alınarak aileye toplumsal yardım yapılacak. Onun yoksulluğunu hiç kimse bilmeyecek.
*Kadın, konutta daha güçlü olacak. Meskenin muhtaçlıklarını daha rahat karşılayabilecek. Hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği ve yoksulluğun sıfırlandığı bir Türkiye’yi biz inşa edeceğiz.”
“‘STAJ MAĞDURLARININ PROBLEMLERİNİ ÇÖZECEĞİZ’ DİYE ATACAKTIK”
“Bir tane değil ki. Aslında sıraya koymuştuk. Birçok SMS atacaktık.
*Kredi kartları ve EYT’lileri attık. ‘Staj mağdurlarının meselelerini çözeceğiz’ diye atacaktık. Toplumsal hizmet uzmanlarını atacaktık. Kırsalda her köye ziraat mühendisi yahut ziraat teknisyeni, hayvancılık yapıyorsa veteriner doktor atanacaktı.
*Dolayısıyla kırsalda imam, mühendis, veteriner, öğretmen olacaktı. Tekrar bütün köy okullarını açacağız, köy okullarını açtığımız vakit oraya, atama bekleyen öğretmenler var. 100 bin öğretmen atama kelamı vermiştim.
*Dolayısıyla öğrenciler ve öğretmenler buluşacaktı. Taşımalı eğitime tümüyle son verecektik. Onlar oraya yerleşecekti. Öğretmenler gidecekti. Böylelikle kırsalda imamımız, öğretmenimiz, ziraat teknisyenimiz olacaktı.
*Toprak tahlilleri yapılacak, hayvanların aşıları yapılacak. Bütün bunlarla kırsal, entelektüel yapı prestijiyle da biraz öne çıkmış olacaktı. Buna benzeri pek çok SMS sırada vardı. Artık dediler ki ‘SMS’leri yasaklıyoruz’. Bir manada el koydular.”
“DEĞİL SÜLEYMAN SOYLU, KİM GELİRSE GELSİN HİÇ KİMSE ENGELLEYEMEZ”
“Buradan bütün vatandaşlarıma davet yapıyorum. Oy kullandıktan sonra oy kullandığınız sandığa sahip çıkın. Biz, ‘En az 1 milyon müşahit bekliyoruz’ diye davet yaptık. üü0Oy ve Ötesi de dahil olmak üzere çok sayıda müracaat var. Onlara da müşahit kartı vereceğiz. Değil Süleyman Soylu, kim gelirse gelsin hiç kimse engelleyemez.
*Her vatandaşın, oy kullandığı sandığa oylar sayılırken bakma, görme, denetleme hakkı var. Bu, onun anayasal hakkıdır. Demokrasi olarak hakkıdır. Kim oluyorsun da sen engelleyeceksin? Hangi valiye talimat vereceksin?
Şunu da yapmak istediler. YSK’ye dediler ki ‘Biz İçişleri Bakanlığı’nda bir merkez kurduk. Polisler gidecek, bilgileri alacaklar. Bize gönderecekler.’ Polislerin seçim sandığında ne işi var? Hangi münasebetle gidiyor? YSK, bunu reddetti.
*Bir daha başvurdular. Yüzsüzlüğe bakın. Hâlâ baskı kuruyor. Bugün seçim otobüsüyle gezerken genç birisi kalp işareti yapmış. Çabucak gözaltına alıp götürmüşler. Akıl alacak şey değil. Korkuyorlar. Gidişin maliyetini biliyorlar.
*Gerçeğin halk tarafından öğrenileceğinden korkuyorlar. Türkiye’nin ne kadar makus yönetildiğini, nasıl bir batağın içine sürüklendiğini aslında onlar da çok yeterli biliyorlar. Para dilenmeleri ondandır.
*Şükran ziyaretine çıkmaların büsbütün ondandır. ‘Ne olursunuz bize para verin’ diyen onlardır. Türkiye bu duruma hiç lakin hiç düşmemişti. Buradan çıkacağız. Şayet nitekim huzur istiyorsan, siyasette palavra olmasın istiyorsan, kendi ödediğin verginin hesabını siyasi iktidar sana versin, ‘ben bu ülkede sığınmacı istemiyorum, ben bu ülkede rahat huzur içinde yaşamak istiyorum, benim çocuğum iş bulsun’ diyorsan, ‘benim çocuğum neden yurt dışına gitmek istesin, bu ülkede çalışsın, üretsin, evlensin’ diye düşünüyorsan oylarını getireceksin, vereceksin. Bana vereceksin, Erdoğan’a değil.
“50 BİN DOLARLIK ÇANTALARLA GEZİYORSUN. NEREDEN GELİYOR BU PARALAR”
*Benim mal varlığım buradadır. Ben, mal varlığımı aslında kendi internet siteme koymuşum. Erdoğan’dan iste, o da yapsın. O da servetini ortaya koysun. Halktan ne gizliyoruz? 50 bin dolarlık çantalarla geziyorsun.
*Nereden geliyor bu paralar? Kimin paraları bu paralar? O nedenle vatandaş, sandığa giderken elini vicdanına koysun.
*Oturup bir düşünsün. Dua ediyorsa ettiği duanın ne manaya geldiğini bilsin. Hırsızlık yapana, kul hakkı yiyene, devleti soyanlara prim vermesin. Memleketin hali ortada. 22 yılda memleketi bu hale getirdiler. Düzelen bütün istikrarları bozdular.
“PANTOLON ALAMADI DİYE İNTİHAR EDEN BABA, BU ÜLKEDE VAR MI?”
*Pantolon alamadı diye intihar eden baba, bu ülkede var mı? Var. Meclis’in duvarının tabanında ‘İşsizim’ diye kendisini yakan var mı? Evet, var. Pekala buna sessiz kalan kim?
*Siyasi iktidar. Sessiz kalan kim? Gidip hâlâ Erdoğan’a oy verenler. Yapmayın, etmeyin. Günaha girmeyin. Samimi bir Müslüman, bu kadar büyük bir günaha girmez, girmemeli de aslında. Herkes ahlaklı, faziletli olmalı.
*Devletini, geleceğini, evlatlarını düşünüyorsa gidip yine düşünmeli ve oyunu ona nazaran kullanmalı.
*
Milliyetçi kardeşlerime de seslendim. Kendi ülkende yabancı, sığınmacı istemiyorsan, ‘Türkiye Cumhuriyeti devleti bir sığınmacı deposu olmasın’ istiyorsan oyunu vermeyeceksin karşı tarafa. Memleketi bu hale onlar getirdiler. Hastanesi olmayan, dünyadaki tek orduyuz. GATA’yı, yani Ankara’daki büyük askeri hastane, bütün askeri hastaneleri aldılar.
*Ordunun elinden aldılar. Bunu milliyetçilik ismine yapıyorlar. Türkiye’nin bunlardan çıkması lazım. Türkiye’nin tekrar, evvelden olduğu üzere daha güçlü, saygın bir yapıya kavuşması lazım. Aksaklıkları ve yanlışları var mıydı? Elbette vardı.
*Ama bunlar, onarılır ve giderilir şeylerdir. Sorun şudur; siyasetçinin cam üzere olması lazım. Buradan baktığınız vakit gerisini görmeniz lazım. Siyasetçi, halkına palavra söylememeli. Siyasetçi mal varlığı münasebetiyle kalkıp da halkına hesap veremiyorsa o artık devleti yönetemez. Platon var, bu toprakların insanı.
*2 bin 400 yıl evvel söylemiş. Platon diyor ki ‘Siyasetçi, siyaset yaparken ve ülkeyi yönetirken zenginleşirse artık kendi haklarını, servetini korur. Halkın haklarını, çıkarlarını korumaz’. Geldiğimiz nokta budur.
*Bu vatandaşın çıkarını koruyan siyasi bir iktidar yok. Tam aksine, kendi çıkarlarını, yandaşların, Beşli Çetelerin, uyuşturucu baronlarının çıkarlarını kurtaranlar var. Buradan Türkiye’nin çıkması lazım.
*Bunun yolu da aşikâr. Demokratik yollarla sandığa gideceğiz. Elimizi vicdanımıza koyacağız. ‘Evet, ben oyumu Kılıçdaroğlu’na veriyorum.’”
*Çok sayıda müracaat var. Hepsi sandıklarda müşahit olarak görevlendirildi. Bizim müşahitler dışında vatandaş da sandıkların başında olsun.
*Çünkü bir yerden bir telefon geldi. ‘Burada sizin iki müşahidiniz var. Karşı tarafın müşahidi çok daha fazla. Bize ruhsal baskı yapıyorlar.
*Ne olursunuz siz de sayıyı artırın. Biz burada vicdani olarak yanlışsız karar alıp yazalım ve bunu kamuoyuyla paylaşalım’ diye. Bu tıp teklifler de geliyor. O sandıklara bilhassa dikkat ediliyor. Gerekli müşahit sayısı artırılıyor.
Kaynak: Sözcü