Bilimsel araştırmalara göre en sağlıklı beslenme modeli olarak gösterilen bitkisel beslenme, ağırlıklı olarak bitkisel gıdalarla beslenmeyi kapsar. Az miktarda hayvansal ürün de beslenmeye dahil edilebilir. ‘Bu tür bir diyet; lif, protein, vitamin, sağlıklı yağlar ve mineraller açısından oldukça zengindir. Vücudun tüm besin ihtiyaçlarını karşılayabilir ve beslenmenin en sağlıklı yoludur’ diyen İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Osman Erk, bitkisel ağırlıklı beslenme tarzının önemini şöyle açıkladı:
İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Osman Erk
Yeşil sebzeler etten daha fazla protein içerir
Hayvansal ürünleri özellikle protein kaynağı olarak görülür ve o nedenle tüketilir. Oysa kalori hesabı yapıldığında 100 kalorilik brokoli, ıspanak, lahana gibi bitkisel gıdalarda 100 kalorilik ete göre iki kat daha fazla protein vardır. Taze, temiz, organik ve basit 100 kalorilik kokteyl bitkisel ürün karışımında, yine 100 kalorilik değişik hayvansal gıdalardan gelen karışıma göre daha çok proteinin yanı sıra lif, folat, C vitamini, beta karoten, demir, E vitamini, kalsiyum ve magnezyum bulunur.
Faydaları bilimsel araştırmalarla kanıtlandı
Ağırlıklı olarak hayvansal gıdalardan oluşan bir beslenme tarzı sağlık için birçok açıdan zararlı sonuçlara yol açar. En fazla kronik hastalığı olan kesim, en fazla hayvansal gıda tüketen insanlardan oluşur. Pek çok bilimsel araştırma; sebze-meyve, tam tahıl, sağlıklı yağ ve sağlıklı protein bakımından zengin bir bitkisel beslenmenin kronik hastalık riskini düşürdüğünü göstermektedir. Rengarenk, taze, temiz, mümkünse organik, mevsiminde ve yerel olarak üretilmiş bitkisel besinlerden oluşan beslenme tarzı sağlığın en büyük güvencesidir. Sebze ve meyveler ortalama yüzde 80-90 su ve bol lif içerir. Hayvansal gıdalar ise daha az su içerir ve kesinlikle lif içermez. Bilimsel araştırmalara göre sebze-meyve ağırlıklı beslenme kalp-damar hastalıkları, kanser, Tip-2 diyabet riskini ve vücutta iltihaplanmayı azaltır. Kilo kontrolü sağlar. Bitkisel gıdaların antioksidan kapasiteleri ve fitobesin içerikleri yüksek, hayvansal gıdaların ise antioksidan kapasiteleri zayıftır. Bu nedenle bitkisel gıdalar yaşlanma hızını da yavaşlatır. Dolayısıyla günlük kalorilerin en fazla yüzde 10-20 kadarı hayvansal gıdalardan oluşmalıdır. Bu gıdaların ise hormon, antibiyotik, suni ve GDO’lu yem tüketmeyen hayvanlardan alınması gerekir.
Endüstriyel hayvancılık ürünlerindeki tehlike
Günümüzde artık doğada serbest olarak gezen, yaşayan, istediğini yiyen, istemediğini yemeyen, sosyal gereksinimlerini doğal olarak karşılayan hayvanlar neredeyse yok olmuştur. Artık hareket edemeyen, dört duvar arasında doğalarına aykırı yaşayan, suni yemlerle beslenen hayvanların ürünleri tüketilmektedir. Hormon, antibiyotik, hayvansal protein gibi katkı maddeleri yasak olmasına rağmen, kentsel ve evsel atık ürünlerden tanzim edilen yemlerle beslenen hayvanlardan gelen ürünler sağlık açısından sakıncalıdır. Hayvanlar halen Türkiye’de ve Avrupa’da GDO’lu olduğu kesinlikle bilinen mısır ve soyadan oluşan suni yemlerle beslenmektedir. Endüstriyel hayvancılık sektörü en fazla hububat, tatlı su tüketen ve çevreye en fazla kirlilik yayan sektörlerden biridir. Dünyada üretilen hububatın yüzde 70 kadarı hayvancılık sektöründe kullanılmaktadır. Bu hububatların çok az bir bölümü insanın yediği et ve yağa dönüşmektedir. Çok önemli bir bölümü tamamen israf olmaktadır. Yeraltı ve yerüstü sularının yüzde 70 kadarı hayvancılık sektörü tarafından kullanılmaktadır. Bir kilo buğday için 750 litre, bir kilo mısır için 500 litre, bir kilo pirinç için 2000 litre su kullanılırken bir kilo et için 30 bin litre kadar su kullanılmaktadır. Bu da çok büyük bir israfı gözler önüne sermektedir.
Fazla hayvansal gıda tüketmenin zararları
Hayvansal gıdalar besin değerleri ve hacimleri düşük, kalorileri yüksek gıdalardır. Gözle görülsün veya görülmesin hayvansal hücreler bol miktarlarda yağ barındırır. Yani bitkisel besinler (sebze-meyve, baklagil, tahıllar, yağlı tohumlar) belirli bir hacim içerdikleri için midede gerilme reseptörlerini uyararak tokluk hissi yaratırken, hayvansal gıdalarda doyma hissi oluşmaz ve bu nedenle daha fazla tüketilir. İçerdikleri doymuş yağlar ve toksinler de zamanla kalp-damar, kanser gibi hastalıklara hatta ürolojik sorunlara yol açabilir.
Kaynak: Sözcü