Vücudumuzda 100 trilyona yakın bakteri yaşıyor ve bu bakterilerin yüzde 70’i bağırsaklarımızda bulunuyor. Bakteri çeşitliliği ise sağlık durumumuzu birebir etkiliyor. ‘‘Bağırsak florasının büyük çoğunluğu (yüzde 80) yararlı bakterilerden, yüzde 20 kadarı potansiyel kötü bakterilerden, maya ve mantarlardan oluşur. Bağırsaklarımız iyi bakteri yönünden ne kadar zenginse bu, o kadar sağlıklı bir bakteri dengesine sahip olduğumuz anlamına gelir. Bu zenginlik bizi birçok hastalıktan korur ve vücudumuzun sağlıklı olmasını sağlar” diyen İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Osman Erk, kötü bakterilerin yol açtığı hastalıkları ve bu bakterileri azaltma yollarını şöyle anlattı:
Prof. Dr. Osman Erk
HANGİ HASTALIKLAR TETİKLENİR?
Bağırsak mikrobiyotasında (bağırsaklarda yaşayan bakterilerin tümü) iyi mikroplar hakim ise kişi sağlıklı olur, kötü mikroplar egemen ise kişinin sağlığı bozulur. Bağırsaklarda kötü bakteriler arttığında gıdalarla alınan karbonhidratlardan daha fazla enerji elde edilir, vücut yağ ve şeker depolar. Sonuçta obezite ortaya çıkar.
Obeziteden yağ üreten firmicutes bakterileri sorumludur. Bağırsak mikrobiyotasındaki dengesizlikler, günümüzde yaygın görülen otoimmün-alerjik bağırsak hastalıkları, diyabet, kalp-damar, obezite gibi birçok sağlık probleminin de kaynağı olarak gösterilmektedir. Stres iyi bakterileri azaltan bir başka nedendir. İlerleyen yaşla da mikrobiyatanın çeşitliliği azalır ve bağırsaklardaki zararlı bakteriler çoğalır. Bağırsaklarımız ve bağırsak bakterileri beynin duygu-durum, ruh, hafıza ve öğrenme fonksiyonlarını da etkilemektedir. Kötü bakterilerin arttığı sağlıksız bağırsak, mutluluk hormonu dediğimiz ‘serotonin’ eksikliğine de yol açar. Serotonin eksikliğinde mutsuzluk, huzursuzluk, kaygı ve depresyon gibi belirtiler görülür.
PROBİYOTİKLERİN FAYDALARI
Pek çok bilimsel araştırmada, probiyotiklerin üst ve alt solunum yolları enfeksiyonlarını hafiflettiği, genel bağırsak sağlığına iyi geldiği, ülseratif kolit, Crohn hastalığı, irritabl bağırsak sendromu ve Helicobacter Pylori (mide mikrobu) enfeksiyonlarına olumlu katkıları olduğu, inflamasyonu (iltihabı), obeziteyi önleyici ve insülin direncini hafifletici etkileri bulunduğu tespit edilmiştir. Ayrıca kalp-damar hastalıkları, diyabet, karaciğer yağlanması, alerji ve depresyon gibi birçok hastalığa karşı olumlu etkileri de vardır.
NE TÜR GIDALARDAN UZAK DURULMALI?
GDO’lu-katkılı-paketli gıdalar, rafine şeker, yapay tatlandırıcılar, doymuş-trans yağlar bağırsaklara zarar verir. Bağırsak sağlığımız için en uygun beslenme Akdeniz tipi beslenmedir. Probiyotik bakımından zengin, işlenmemiş, bol miktarda sebze ve meyve tüketilmeli, fruktozdan zengin mısır şurubundan uzak durulmalıdır. D vitamini bağırsak sağlığı için son derece önemlidir. Kaliteli fermente gıdalardan zeytin, ev turşusu, ev yoğurdu, kefir ve sirke düzenli tüketilmelidir. Probiyotiklerin besin kaynağı olan karahindiba, kuşkonmaz, elma, muz, bitter çikolata, enginar, keten tohumu, yer elması, sarımsak, mantar, brokoli, pırasa, soğan gibi prebiyotiklere de sofralarda yer verilmelidir. Ayrıca yemek yerken acele edilmemeli ve besinler iyi çiğnenmelidir.
SİGARA DUMANI VE BAZI İLAÇLAR DA ZARARLI
Hava kirliliği, sigara dumanı, antibiyotikler, antiromatizmal ilaçlar, kortizon, doğum kontrol hapları, antidepresanlar, mide ve kanser ilaçları da bağırsak sistemine zarar verir. Özellikle antibiyotikler, zararlı bakterilere karşı savaşırken bağırsakta yaşayan faydalı bakterileri öldürür. Bu yüzden bağışıklık sistemimiz zayıflar ve vücudumuz hastalıklara daha açık hale gelir. Doktorlar tarafından tavsiye edilmedikçe antibiyotik, romatizmal ilaçlar ve diğerleri asla gelişigüzel kullanılmamalıdır.
Bu ürünlere dikkat!
Probiyotikleri doğal yoldan almakta yarar vardır. Destek ürünler ise doktor tavsiyesiyle kullanılmalıdır. Zira piyasada probiyotik olduğu iddia edilen pek çok ürün bulunmaktadır. Sağlıklı sindirimi ve bağırsağı vadeden bu ürünlerin bazılarında mikroorganizmaların bulunmadığı, ölü mikroorganizma içerdiği, bazılarında da zararlı mikroorganizmaların olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla merdiven altı ürünlerden uzak durulmalıdır.
Bir ürünün probiyotik olması için canlı olması ve belirli sayıda mikroorganizma içermesi (en az bir milyar), mide ve safra bariyerlerini rahatlıkla aşarak bağırsağa kadar ulaşması, orada lokalize olması gerekir. Probiyotikler, en fazla bilimsel çalışmanın yapıldığı alanların başında gelir. Ancak her hastalığa ‘deva’ gibi görmemek gerekir. Kişinin genetik yapısı, probiyotiklerin etkinliğini önemli ölçüde değiştirir.
Kaynak: Sözcü