Sığınmacı akınları ulus devleti yıkmak için kitle imha silahıdır
110 okunma

Sığınmacı akınları ulus devleti yıkmak için kitle imha silahıdır

ABONE OL
30 Temmuz 2023 06:06
Sığınmacı akınları ulus devleti yıkmak için kitle imha silahıdır
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanlığı görevinde bulundu. İşgal edilen adalar konusunu gündeme getiren isimler arasında yer aldı. Özellikle alanı ile ilgili konularda gönüllülerle birlikte araştırmalar yapıyor, bunları kamuoyu gündemline taşımaya çalışıyor. Emekli Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı ile başta sığınmacılar ve bunun beraberinde getirdiği ve ileride büyük sıkıntılar çekilmesine neden olacak sorunları konuştuk. İşte Yaycı’nın sorularımıza verdiği cevaplar:

KİTLE İMHA SİLAHI GİBİ

Benim de mezun olduğum ABD’deki okulda, sığınmacı konusu Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) bir doktrin olarak oluşturuldu. Sığınmacılar ve göçlerle ulus devlet yapılarını yıkmak. Yani göç, sığınmacı akınları ulus devleri yıkmak için adeta kitle imha silahı. Bunun altını çizmek lazım. Ülkemizde kayıtlı olduğu yetkililer tarafından belirtilen sığınmacı sayısını biliyoruz ama kayıtsız sığınmacı sayısını bilmiyoruz. Birleşmiş Milletler’e kayıtlı 193 ülke var. Ülkelere kayıtlı sığınmacıları yaklaşık yüzde 20’si Türkiye’de. 45 bin sığınmacı olan Avrupa devletlerinde, sığınmacı, göçmen, mülteci politikası nedeniyle hükümetler düşüyor. 45 bin sığınmacı bizim için küsurat bile değil. Güny Kore’de 100 küsur sığınmacı konusu ‘Biz bunları ne yapacağız?’ diye ülke gündemi oldu. Depremden doğrudan zarar gören 12 ilimizde hayatını kaybedenlerle ilgili önceki İçişleri Bakanı ‘Yüzde 14’ü yabancı uyruklu’ demişti. Bazı şehirlerimizde çoğunluğun yabancıların eline geçmiş gibi gözüküyor.

KÜLTÜRÜMÜZÜ BOZUYORLAR

Yaycı “Çok önemli bir tehlikeye daha dikkat çekmek istiyorum” diyor ve konuyu şöyle açıklıyor: Suriye’deki iç savaş nedeniyle yalnız Suriyeli sığınmacı akınıyla değil, Afganistan’dan da gelenler oldu. Bu sığınmacı akını nedeniyle demografik yapımız çok ciddi derecede bozuldu. Demografik yapımızın yanı sıra kültürümüz de bozuldu. Örneğin belediyelerin yaptığı çiçekliklerden artık insanımız çiçek koparmıyor, saksılar çalınmıyordu. Ama şimdi 50 yıllık emeğimiz geriye döndü, çiçekler koparılıp saksılar çalınır vaziyete geldi. Sokakta çekirdek yiyip kabuğunu yere atma alışkanlığımız bitmiş, bunları çöp kutularına atarken, şimdi bu alışkanlıklar da bitti. İnsanların evlerinin önünde yabancılar piknik yapıyor. Bu sosyal hayattaki değişimimiz ama demografik olarak çok değişik bir durumla karşı karşıyayız.

VATANDAŞIMIZDAN ÜSTÜN!

Kilis, Hatay, Gaziantep gibi illerimizde çok ciddi tehlikelerle karşı karşıya olduğmuzu, bazı illerimizde nüfus çoğunluğunun Kilis örneğinde olduğu gibi Suriyeliler’e geçtiğini anlatan Yaycı sözlerini şöyle sürdürdü: Türkiye’de yanlışlık şu: Hiçbir devlet, kendi vatandaşını diğer vatandaşlardan memlekette üstün tutmaz. Türkiye’de Türk vatandaşı, Amerika’da Amerikan, Almanya’da Alman vatandaşı üstündür ve bu da son derece normaldir. Çünkü devlet vatandaşı için vardır. Vatandaş devleti için çalışır. Askerlik yapacaksınız, vergi vereceksiniz, zorluklara katlanacaksınız. Atalarınız devletin kuruluşunda, savunmasında şehit, gazi olacaklar, ondan sonra oradan buradan gelmiş insanlar sizinle eşit olacak. Görülmüş şey değil. Ülkemizde yabancıları kendi vatandaşımızın üstünde tutmuşuz.

BOMBAYA DÖNÜŞTÜ

“Suriyeli sığınmacı meselesi içimizdeki bombaya dönüştü. Bilimsel bir gerçek: Bu yarın bir gün Türkiye’nin içi karıştırılmak istenirse sığınmacılarla çok rahat karıştırılabilir” uyarısında bulunan Yaycı şunlara dikkat çekti: Suriye meselesi nedeniyle sığınmacılara verdiğimiz para ayrı, ayrıca şehitler, gaziler verdik. Suriye’nin belli bölgelerini kontrol altına aldık. Oralarda hiç değilse güvenli bölgeler oluşturduk. Sığınmacıların boşalttıkları bölgelerde şimdi PKK var. Suriyeliler’in ülkelerine geri gönderilme meselesine en fazla karşı çıkan PKK ve Amerikan yandaşlarıdır. PKK karşı çıkıyor. Neden? O bölgede devlet oluşturma yolundalar. Demografiyi Suriye’de de değiştirdiler. Cumhurbaşkanı’nın, ‘Esad’la görüşebiliriz’ sözleri umut vericidir. Keşke baştan bunlar olmasaydı da bu demografik değişimleri yaşamasak, şehitleri vermeseydik. Ama halk tabiriyle şunu söyleyeyim ‘Biz buradan çırak çıkarsak yani bir şey kazanmazsak’ o zaman bunun hesabını niye bu kadar şehit verdik diye sorarlar.

SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ

Suriye’de Süleyman Şah’ın türbesinin yerinden alınıp sınırımıza yakın yere taşınmasını eleştiren Cihat Yaycı, bu konuda neler yapılması gerektiğini şöyle anlattı: Suriye’de bizim Ankara Anlaşması’yla, Lozan’la teyit edilmiş anlaşmayla bizim burada toprağımız var. Bu toprak o kadar kritik rol oynamıştır ki 1938’de Atatürk Hatay’ı alırken buradaki o Suriye içlerindeki Süleyman Şah Karakolu büyük bir istihbarat kaynağı olmuştur. Naaşı aldık Türkiye sınırına getirdik. ‘Türbe neredeyse, Türk toprağı oradadır’ deyip Türk toprağını terk ettiler. ‘Bir karış Türk toprağını vermeyiz’ diyoruz ama Süleyman Şah’ın bulunduğu toprak Türkiye’den gitti.

TOPTANCI DAVRANIŞ

“Sureye politikasında Türkiye’nin kırmızı çizgileri ne olmalıdır?” sorusunu Yaycı şöyle cevaplandırdı: Toptancı bir Suriye anlayışından vazgeçmemiz lazım. Neden ‘Toptancı Suriye anlayışı’ diyoruz? Türkmenler var orada, Misak-ı Milliye’nin yetimleri öksüzleri var orada. 100 yıldır Türkiye’yi bekleyen Türkmenler var. Şimdi ‘Suriyeli’ deyip Türkmenleri, Arap’ı, Kürdü, Yezidi’yi aynı sepete koymak mümkün değil. Bizim soydaşlarımıza karşı Atatürk’ten gelen bir sorumluluğumuz var. Dolaysıyla kırmızı çizgimiz Türkmenler’in orada özgürce, rahatça can ve mal güvenliklerinin sağlandığı ve en az Kürt kökenli Suriye vatandaşların elde ettiği hakları elde edecek şekilde garanti altına alması lazım.

YANLIŞ VE TEHLİKELİ

Dünyanın hiçbir yerinde sığınmacı kamplarında kalanlara vatandaşlık verilmediği sürece kampın dışına çıkamadığını kaydeden Cihat Yaycı “Çünkü ülkeler kendi düzenlerini, asayişlerini, demografik yapılarını, örf ve adetlerini korumak için bu sığınmacılara da insani yardım sıfatıyla bunların can emniyetini sağlayacak şekilde kampta muhafaza ediyorlar” dedi. Bunları, Türk vatandaş gibi eşit tutmanın son derece yanlış ve son derece tehlikeli bir durum olduğuna işaret eden Yaycı, açıklamalarını şöyle sürdürdü: Çünkü bu insanlar memleketlerinden, savaştan kaçtı. Ukraynalılar’dan da erkekler ailelerini getirip geri dönüyor. Azerbaycan’da Karabağ Savaşı’nda bir tane adam Türkiye’ye geldi mi?

Savaştan kaçan oldu mu? Biz Suriyeliler’den ne bekliyoruz Allah aşkına? Türk devleti için savaşmalarını mı bekliyoruz? Vatandaşlık şu demek değil midir? Türk bayrağını gördüğünde tüylerinizin diken diken olması, İstiklal Marşı’nı içerisinden gelerek söylemek, milli takım kazandığında havalara uçmak, yenildiğinde üzülmek değil midir? Bunlardan hangisi olabilir. 400 bin dolara vatandaşlık verilmesi gerçekten çok üzücü şeyler. Türkiye açık kapı politikası uyguladı. Türkiye, gelenin beyanına itibar etti. Bunların ne olduğunu bile bilmeden vatandaşlık verildi.

Mayınlar niçin temizlendi?

Ottowa Sözleşmesi’ne imza koyan ülkeler arasında yer aldığımızı ve kara mayınlarının temizlenmesine başlandığını hatırlatan Yaycı, bu süreci şöyle değerlendirdi: Önce Irak sınırını mayınlardan arındırdık, Irak harekâtı oldu. Yüz binlerce sığınmacı bize geldi. İçerisinde PKK’lı da vardı. Sonra ne oldu Suriye sınırındaki mayınları temizledik. Bunun için Avrupa Birliği fon verdi. Mayınları temizlemeye İsrail firmaları istekli oldu. Ne oldu? Suriye karıştı, milyonlarca Suriyeli bize geldi. Sonra İran sınırındaki mayınlar temizleniyor. O zaman Afgan göçmenleri gelmeye başladı. Peki, bu Ottowa Söyleşmesi’ne istekli olan İsrail sözleşmeye imza koymadı. İsrail imza koymamış, ‘Mayınları temizlemem’ demiş. Kimler imze koydu? Avrupa devletleri çoğunlukla hiçbir sınır sorunu olmayan, zaten mayını da olmayan devletler. ABD koymuş mu hayır. Suriye, Irak, İran koymuş mu? Hayır. Rusya, Ermenistan koymuş mu? Hayır. Peki biz bu kadar kritik bir yerdeyken ne diye buna imza koyup da temizliyoruz? Şimdide duvar örüyoruz.

PKK paçavrası asılı

Şimdi orada bölücü terör örgütü PKK’nın paçavrası dalgalanıyor? ‘IŞİD geliyor’ diye o toprağı terk ettik. Halk unuttu ama tarih unutmaz. Bunun bir an önce herhangi bir devlette böyle bir durum olduğunda sizin meşru müdafaa hakkınız ziyadesiyle oluşur. Hukuki gerekçe elimizde varken nasıl faydalanılmaz? O toprak nasıl unutulmuş gibi davranılır?

Yunanistan’la masaya oturulacaksa

Adalar’ın Yunanistan tarafından sahiplenilmesiyle ilgili süreci anlatan Doç. Dr. Yaycı, bu konuda şunları söyledi: Yunanistan’la masaya oturulacaksa şartımız şu olmalıdır: Yunanistan sahiplendiği adalardan vaz mı geçmiştir ki biz masaya oturuyoruz? Yunanistan bu gayri askeri statüdeki adalardaki silahlarını ve askerlerini boşalmış mıdır ki anlaşmalara uyar hale gelmiş midir ki biz masaya oturuyoruz? Şimdi biz masaya oturduğumuzda konuşulacak konu anlaşılacağı şudur: Yunanistan’ın talepleri ötesinde Lozan ve Paris anlaşmalarının ne kadarını Yunanistan hangi oranda bozabilir onu mu konuşacağız? Yani biz Lozan’ı ayaklarımızda çiğneyeceğiz, Paris Anlaşması’nı yok sayacağız. Türkiye onurlu bir devlet olarak şunu yapmalı: Yunanistan, Lozan ve Paris anlaşmalarına uyar hale gelmeden ben onunla masaya oturmam. Bu şartı aslında İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğinde de sunması lazımdı. İsveç ve Finlandiya’dan şu beyanı istemesi lazımdı: Türkiye’nin uzun vadeli çıkarı bunu gerektirir, Adalar denizindeki adalar konusunda ve Doğu Akdeniz konusunda Yunanistan’la Türkiye’nin Lozan ve Paris barış anlaşması esaslarını referans olarak alması lazım diye bir ifade kullanmalıydı.

 

Kaynak: Sözcü

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ